9 Mart 2015 Pazartesi

Bir Öykümüz var

Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin bir çok öyküsü var.

Ezeli rekabette, 1969-70 sezonundan beri galibiyet sayılarında Fenerbahçe geri düşmemiş, ancak zaman zaman eşitlik olmuş. 1991'de yeni transfer Tanju'nun 2 golüyle galip geldikten sonra bir daha beraberlik de olmamış. Fenerbahçe'nin üstünlüğü devam etmiş... "Son yıllarda Fenerbahçe biraz üstün" denirse (ki çok sevilen bir sözdür) mutlaka son yılların kaç yılı kapsadığını sormak gerekir. Bu öykümüzün bir bölümü.

Öykümüzün diğer bölümü 2001 yılında Ali Güneş Brezilyalı kaleci Taffarel'i çalımlayınca başlıyor. İtikatlar, dualar, uğurlar, tutkular ve bolca alın teriyle, bol bol da içinde "yine" geçen cümleyle devam ediyor. Şükrü Saracoğlu stadının ülkenin diğer stadyumlarından farklı olarak bir kulübün kendi imkanları ile yapılmış olmasının mağrurluğu bu öykünün de ilham kaynağı olabilir mi ? Bilmiyoruz ama olmaz da diyemeyiz.


Fenerbahçe taraftarlarının yıllarca "ya Galatasaray maçına bilet bulamazsam" diyerek kombine alması ve kombine formundaki oturduğu şehir veya ülkeye, bir veri uzmanına "acaba burada bir hata mı olmuş ?" diye sorduracak kadar farklı yer adı yazması bu derbiye verilen kıymeti gösterir. Fenerbahçeliler için Galatasaray maçları adeta bir hac farizasını yerine getirmek gibidir. Galatasaraylı dostlarının "abartıyorsunuz" demesi karşısındaki tebessüm, ancak benzeri bir tebessümü göstermişler tarafından anlaşılan gizli bir kod gibidir.

Futbolcusu, taraftarı ve yöneticisiyle Fenerbahçe camiası uğradığı veya uğradığını düşündüğü tüm haksızlıkların intikamını saha içinde almak için Kadıköy'deki o maçları bekler. Belki alınan sadece bir tesellidir ama fark etmez...

Öykünün sondan bir önceki bölümü için Fenerbahçe sahaya çıkarken rakibinin 4 puan ve ikili averaj olarak gerisindeydi ve köprüden önceki son çıkış için tek yol galibiyetti. "Kazanmaya geliyoruz" diyen Hamza Hamzaoğlu'nun futbolcuları  maçın hemen başında öne geçme imkanını yakaladılar da. Her türlü akıl dışı tavırlarına rağmen akıl dışı bir yeteneği de olan Volkan uçmak fiilinin hakkını verdi.

Maçın ilerleyen bölümlerinde rakip futbolcular 12 Mayıs 2012'yi aratmayacak bir vakit öldürme senaryosunu sahaya koyarken Fenerbahçe adına maçın herhangi bir bölümünden rastgele alınacak 2 dakikalık bir özet görüntüde Mehmet Topal'ı hücum veya savunmada baş rolde görmek mümkündü. Emre için yaşı ilerledikçe huzuru buluyor yazabilmek ne güzel olur ama defalarca bu ve benzeri yüzlerce cümleyi tekzip ettiği için sadece dün gece sakin, kararlı ve etkili oynadı yazmak daha doğru ! Mehmet Topal ve Emre'nin yanındaki Diego da çalışkanların sınıfına girince performansı yükselen öğrenci gibiydi.

Kaçan goller klibine her hafta 2-3 dakika ekleyen Fenerbahçe için umutlar azalırken İsmail Kartal oyuncu değişiklikleriyle Alper ve Webo'yu oyuna aldı.

Fenerbahçe forveti Alper- Webo- Sow şeklini aldığında maçı izleyenlerin çoğu "Kuyt orta sahada mı oynayacak?" diye soruyordu. Aynı soru Galatasaray defansında da soruluyor olmalı zira Hollandalı bir an için boş kaldı. Premier Lig gollerini, günlerini hatırlatan bir vuruş ile Fenerbahçe'yi öne geçirdi.


Açılışı yapan Volkan, Yasin'in (öncesinde faul olan) pozisyonunda kapanışı da yapıp çıkardığı topla lige geri dönüşü dosta düşmana ilan ediyordu.

Elindeki sprey, cebindeki kartlar ile herhangi bir frikik noktasını belirlemesi 2-3 dakikayı bulan maçın elit hakemi Cüneyt Çakır için kısa ve öz yazmak gerek. Kafasında bir senaryo vardı, Fenerbahçe bu kez bozdu.

Yine bol sayıda "yine" cümlesi için uzun bir gece başlarken sabah erken saatlerde binlerce çocuk okul servislerine yine sarı lacivert atkı ve şapkalar ile bindiler.
...
...
Maç sonu stadyum koridorunda sarmaş dolaş insanların arasında elinde sigarasıyla biraz da şaşkınca dolaşan sakallı bir adam...Çocuğunun elinden tutmuş gelen bir başka adamla sarılıyor "yeni doğan kızım uğurlu gelsin diye bu maçı çok istedim, stresten 8 ay sonra sigaraya başladım" diyor. Minik Öykü 2-3 günlük, Fenerbahçe'nin Kadıköy'deki öyküsü 16 yıllık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder